Kapadokya kesinlikle ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden biri...
Biz de yine bir bayram tatilini fırsat bilip dostlarımız Yağmur ve Emrah ile beraber bir Kapadokya gezisi planladık. (5 Ekim 2014)
Kapadokya'yı görmek için en uygun dönemler Nisan-Mayıs ve Ekim-Kasım olarak biliniyor. Güneşin doğuş ve batışının en iyi izlenebileceği aylar bu aylarmış üstelik Kapadokya'nın kış soğuğu çetin ve yaz sıcağı bunaltıcı. Bu yüzden çok da bilinçli olmasa da tarih seçimimiz doğru olmuş. :)
Ankara'dan Kapadokya'ya doğru seyehat ediliyorsa önce Şereflikoçhisar yolu üzerindeki Tuz Gölü'ne uğramak lazım :)
Biz de sabah erkenden yola çıktık ve ilk iş Tuz Gölü'ne uğradık. Bir masalın içinden fırlamışçasına göz alan bembeyaz gölün üzerinde yalınayak dolandık. Gerçekten stres atmak ve harika fotoğraflar yakalamak için birebir, uçsuz bucaksız bir güzellik. Gölün kenarında birkaç tesis var. Bu tesislerde dinlenip bir çay içebilmeniz ve tuz alışverişi yapabilmeniz mümkün. Sonra rotayı Ihlara Vadisi'ne doğru çevirip düştük yine yollara.
Ihlara Vadisi dünyanın ikinci büyük kanyonu olma özelliği taşıyor. Melendiz Çayı vadi boyunca görkemli ve çarpıcı güzellikler meydana getirmiş. Ihlara Vadisi'ndeki kayalara oyulmuş kiliseler korunarak bir tarih hazinesi olarak günümüze ulaşmış.
Ihlara Vadisi'nde gezilebilecek en bilindik ve en güzel kiliseler;
- Yılanlı Kilise
- Ağaç Altı Kilisesi
Yılanlı Kilise'ye ulaşmak için çok sayıda merdiven tırmanmamız gerekti ve hayli yorulduk ancak yukardaki güzel atmosfer ve manzarayı görünce iyi ki çıkmışız dedik.
Kliselerde flaşların yaratabileceği tahribattan dolayı fotoğraf çekmek yasak, bu yüzden fotoğraflayamadım, ama görülmeye değer.
Yılanlı kilisenin duvarlarında bulunan yılanların saldırısına uğramış günahkar dört kadın resmedilmiş ve kilise ismini buradan alıyor.
Ihlara Vadisi'ne girerken normalde ücret ödüyorsunuz ama girişte bir müze kart edinmenizi tavsiye ederim çünkü müze kart sahiplerine girişler ücretsiz. Kapadokya'da gezeceğiniz hemen her yerde girişlere ayrı ayrı ücret ödemek zorundasınız. Bu yüzden öncesinde bir müze kart edinmeniz iyi olacaktır.
Biz ilk günümüzü Tuz Gölü ve Ihlara Vadisi'ni görerek tamamladık. Ihlara Vadisi zaten neredeyse tek başına bir gün ayırılacak kadar büyük zaten. Sonra Uç Hisar'daki otelimize gitmek için yola çıktık. Uç Hisar diğer bölgelere göre daha sakindir ve otelleri çok güzeldir. Bu yüzden konaklamak için bu bölgeyi tercih ettik.
Kapadokyada yapılacaklar listesi o kadar uzun ki en azından üç güne ihtiyacımız oldu.
2. gün otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra Uç Hisar Kalesi'ni şöyle bir turladık. Sonraki durağımız meşhur Güvercinlik Vadisi oldu. O meşhur kapadokya'ya giden herkesin fotoğraflarında gördüğümüz Nazar Boncuklu Ağaç işte tam da burada :) Eee Selin eksik kalır mı bende güzelim nazar boncuklu ağaçla yapıştırdım hemen birkaç poz :)
Daha sonra rotamızı Göreme'ye çevirdik. Göreme Kapadokya'nın bir nevi kalbi. Merkezi. Göreme'de ilk görülecek yer kesinlikle Göreme Açık Hava Müzesi. Devasa büyüklükte ve görkemde turistlerle dolu bu açık hava müzesi Kapadokya'nın en çok rağbet gören yeri. Göreme Açık Hava Müzesi dönemin sadece din adamlarının eğitildiği ve yaşamlarını sürdükleri yer. Onların yerleşim alanı. Adının müze olduğuna bakmayın koruma altında olan tarihi bir yaşam alanı olarak düşünün adı üzerinde açık hava müzesi :)
Açık hava müzesini de gezdikten sonra istikamet Zelve ve Paşabağı. Paşabağı da zamanında keşişlerin inziva yeriymiş. O hep filmlerde dizilerde veya belgesellerde gördüğümüz muntazam şapkalı tepecikler yani Peribacaları işte burada.
Günü bu şekilde geçirdikten sonra akşam güneşi batırmaya Kızıl Vadi'ye geçtik. Yolda çok güzel üzüm bağları vardı ve sahibinden izin alarak birine daldık üzüm topladık :) Şaraplarıyla nam salmış bir yerde o güzelim üzümleri bağından toplamak ve tatmak gerçekten keyifliydi.
Kızıl Vadi Kapadokya'da gün batımının mutlaka izlenmesi gereken yerlerden. Dünya'da en güzel gün batımı seyredilebilecek yerlerden biri olarak biliniyor. Genelde güneşin doğumunda balon seyahatlerinde de buradan geçiliyor ama biz balondan biraz çekindiğimiz için binmedik. Gün batımını izleyebileceğiniz yerde (sunset point) birkaç otantik işletme var buralarda oturup gün batımını izlerken şarap, çay vs içilebiliyor.
O günü de böyle batırdıktan sonra akşam yemeği için Uçhisardaydık. Dördümüz de farklı yemekler söyledik birbirimizden hepsini tattık. Meşhur testi kebabı ve pastırmalı pide hatta kiremitte çoban kavurma çok lezzetliydi. Ayrıca yöreye özgü bir ekmek ikram ettiler onun da tadı damağımızda kaldı :))) (Yağmur o malum an aklıma geldikçe hala ölüyorum gülmekten)
O günü de böyle bitirdikten sonra yorgun argın otelimize döndük.
Ertesi gün sabah kalktık yine otelde güzelce kahvaltımızı yaptık çıkış işlemlerimizi tamamladık. Orta Hisar Kalesine doğru yola çıktık.
Orta Hisar kalesinin etrafı hediyelikçilerle ve çömlekçilerle dolu. İsterseniz kendi çömleğinizi yapabiliyorsunuz. Buradan biraz alışveriş yaptıktan sonra göremeye, Asmalı Konağa geçtik. Nurgül Yeşilçay ve Özcan Deniz'in efsane dizinin çekildiği yer olan Asmalı Konak. Asmalı Konağı bulmak hiç de zor değil kalabalığı takip edin sizi Asmalı Konağa götürecektir zaten :)
Asmalı Konak'tan çıktıktan sonra rotamızı Kızılırmağa çevirip Sallanan Köprü'ye vardık. Kızılırmağın üstünden karşıdan karşıya sallanan bir köprünün üzerinden geçiyorsunuz. Sonra nehir kenarındaki ördekleri izleyip yürüyüş yaptık. Irmak etrafındaki kafelerde oturup biraz temiz havanın tadını çıkardık. Sonra da Ankara'ya dönüş yoluna çıktık :)
Ayy ne kadar çok yer gezmişiz üç günde yazarken yoruldum... :)
Daha da vaktimiz olsa yapılacak çok şey vardı aslında...
Mesela bir daha gidersek;
- Balona binilebilir,
- Derin kuyu yeraltı şehri gezilebilir,
- At çiftliklerinde ata binilebilir,
- Meşhur Türk gecelerinden birine katılınabilir,
- Ve çömlek yapılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder